13 Mayıs 2011 Cuma

İÇİNDEKİ KIRGIZ’I UYANDIR!


24-06-2010

Mayıs`ın sonu ve Haziran’ın ortasına doğru yaşanan iki gelişme bütün dünyayı etkiler nitelikteydi. Bunlardan ilki Türkiye’den Gazze’ye yardım götüren İHH liderliğindeki gemi kafilesine Yasadışı Terör Örgütü İsrail’in yaptığı saldırı, diğeri ise Birleşmiş Milletler`in (Domuzlar Diktatoryası) İran’a karşı aldığı ambargo kararı.
Bu iki gelişmede de muhatap olan ülkeler nazarında (Türkiye ve İran) misilleme hakkını doğmuştur. Türkiye’nin İran’a yönelik olarak alınan ambargo kararına “red” oyu vermesi misilleme mantığı içerisinde değerlendirilebilse de, beklentileri karşılar nitelikte değildi. İki ülkenin coğrafi olarak ortak özelliklerine baktığımızda misilleme alanlarının orta Asya ve Irak olduğunu görebiliriz.

KIRGIZİSTAN`DA NE OLDU?
Kırgızistan’ın güneyinde, Celalabat ve Oş başta olmak üzere yaşanan gelişmelere bu perspektiften bakmak, bizi farklı neticelere ulaştıracaktır.
Bölgenin, hiç kuşku yok ki, Rusya, Amerika ve Çin’le beraber baş aktörlerinden biri de İran. Türkiye ise bölgede gücüyle değil, etkisiyle var olabilen bir aktör. Ancak bu etki, istenildiği zaman doğru politikalar neticesinde reel güce dönüşebilir.
7 Nisan ile başlayan hadiseler, Özbek-Kırgız etnik çatışmasıyla farklı bir yöne kıvrıldı. Mayıs’ın 12, 13 ve 14’ünde Geçici Hükümet’e karşı başlayan gösteriler Haziran’ın ortasından itibaren etnik çatışmaya dönüştü.
Mayıs’ın ortasından Haziran’ın ortasına kadar geçen bir aylık sürede dünyayı etkileyen iki hadise yaşandı. Yaşanan bu iki hadisenin arkasından, birdenbire, Kırgızistan’da devrim sürecinde beklenen iç savaş, etnik çatışmaya dönüştü.
Mayıs’ın 13 ve 14’ünde  Özbekistan tarafından da desteklenen, Kirgizistan’daki Özbeklerin lideri Kadircan Batırov’a bağlı milliyetçi Özbek militanlar, devrik lider Bakıyev’in köyünde, onun da evinin bulunduğu birçok evi ateşe verdi. Ardından 19 Mayıs günü Batırov, Celalabat televizyonunda Kırgızlara karşı alay ve hakaret içeren bir konuşma yaptı. Yaşanan bu hadiselere eş zamanlı olarak Özbek ordusu da Kırgızistan sınırına yığınak yapmaya başladı.
Mayıs’ın hemen hemen ortasından itibaren başlayan bu hadiselerde, hiç kuşku yok ki Özbekistan rejiminin büyük etkisi vardı. O günlerde Özbekistan’ın hesabı şuydu: Şartları, Kırgızistan’a askeri bir müdahaleye uygun hale getirmek. Bununla da güttüğü iki hedef var; ilki, Kırgızistan’ın içinde örgütlenen ve her geçen gün biraz daha güçlenen Özbek İslâmcı hareketini yok etmek. Diğeri ise, en uzağı Özbek sınırına 40 kilometre mesafede olan ve Özbekistan için hayati önemi haiz Kırgız barajlarının kontrolünü ele geçirmek.
Fakat beklenmedik bir şey oldu; Kadircan Batırov’a bağlı Özbek militanlarının Bakıyev’in köyünü ateşe vermesi, Bakıyev karşıtı Kırgızları da kızdırdı. Kırgızlar, “bu bizim iç meselemiz, Özbekler niçin karışıyor?” diye tepki gösterdi. Arkasından Batırov’un Celalabat televizyonda Kırgızlara hakaret içeren konuşmasını yaptığı gün, yaklaşık beş bin kişiden oluşan Kırgız topluluğu Özbek-Kırgız üniversitesini bastı. Bu üniversitenin sahibi Özbeklerin lideri Kadircan Batırov’dur.
Bu hadiseler hızlanırken, Bakıyev zamanında Kırgız barajlarının kontrolünü isteyen Rusya, güneye müdahale etmek için askeri hazırlık içine girdi. Fakat, Kırgızların beklenmedik birlikteliği Rusya’ya geri adım attırdı. Çünkü Kırgızların bu karşı çıkış hamlesi, Rusya’nın da işine geldi gibi, güneyde bir direnişle de karşılaşma ihtimali oldukça yüksek.
Özbekistan ise birkaç girişimden sonra, Kırgızistan’ın içinde bulunan Özbek köyüne konuşlandırdığı askerilerini geri çekti. Bu esnada enteresan bir gelişme yaşandı; İslâmcı Özbekler bir Kırgızistan-Özbekistan savaşında, Kırgızistan ordusunun saflarında ve Özbekistan rejimine karşı savaşacaklarını açıkladılar.
Yine bu gelişmeler yaşanırken, Rusya Dışişleri Bakanı’nın, Amerika’yı, “Kırgızistan’ın iç işlerine karışma, yoksa fena olur!” diye tehdit etmesi, Güney’de yaşayan hem Özbek, hem de Kırgız Müslümanlara moral destek olarak algılandı. Daha sonra ise Kırgız ve Özbek “Aksakalları”nın bir kurultayla devreye girmesi ve Batırov’un Kırgızlardan özür dilemesi neticesinde, çatışmalar durdu.

TAZA DİN`İN DURUMU
Çatışmaların hafiflemesiyle birlikte Kırgızistan bir “laiklik tartışması” içine girdi. Bu “laiklik tartışması”, birdenbire, Kırgızistan vatandaşı olan hem Özbek ve hem Kırgız Müslümanlarını bir araya getirdi. Ve bu tartışmalarda geçici hükümete karşı, TAZA DİN’in kaleme aldığı ortak bir bildiri yayınlandı. Bişkek’te yapılan laiklik karşıtı bir toplantının ardından yayınlanan bildiride, gayet sade bir dille laikliğin Batı’daki gelişimi anlatıldı ve zaten bir asra yakındır ateizm içinde yaşayan “Kırgız Eli”nin laikliğe ne ihtiyacı olduğu, Geçici Hükümet`e soruldu. Bildirinin ardından özelikle Celalabat ve Oş’ta laiklik karşıtı gösteriler düzenlenmeye başladı. Bu gösterilerin ardından birdenbire, şimdiye kadar Kırgızistan’da hiç olmamış bir şey meydana geldi ve Kırgız Eli, meydanlarda İslâm Devleti isteğini haykırmaya başladı.
Tam da bu gösterilerin yoğunlaştığı ânda, 10 Haziran günü, bir grup Özbek gencinin, Üniversite öğrencisi bir Kırgız kıza tecavüz ettiği haberi yayıldı. Olaya müdahale eden Kırgız gençleri de Özbek gençler tarafından öldüresiye dövüldüler. Oş şehri Özbeklerin yoğun olarak yaşadığı bir bölge olduğundan dolayı, Kırgızların olaya müdahale etme imkânları pek olmadı. Yapılan soruşturmalar neticesinde anlaşıldı ki, bu Özbek gençleri ırkçı, din düşmanı ve Özbek rejimi tarafından desteklenen Vatan Partisi mensupları.
Hadise duyulur duyulmaz, TAZA DİN bir bildiri yayınlayarak, bunu, devrimi hedefinden saptırmak isteyen Geçici Hükümet’in dahi içinde olabileceği, şer güçlerin provokasyonu olarak ilan etti. Aynı bildiride Kırgız ve Özbek Müslümanlarının birlik olmak için yakaladıkları bu fırsatta, etnik bir çatışmanın içine girmelerine dikkat çekilerek, bu çatışmanın emperyalizmin işine yarayacağı ifâde edildi.
Çatışmanın özellikle ilk iki günü bölgede yaşayan Kırgızlar ya dağlara ya da diğer Kırgız şehirlerine kaçmak zorunda kaldılar. Oş ve Celalabat, Kırgız şehirleri olmakla beraber, bölgeyi bilenlerce iyi bilindiği üzere, oradaki Özbek gücü ile Kırgızların gücü eşit değil: Kırgızistan’ın genelinde 2,5 milyon Kırgız yaşıyor. Bunların 1 milyon 300 bine yakını sadece Bişkek’te yaşıyor. Geri kalan nüfus ise Talas, Narın, Celalabat ve Oş gibi şehirler başta olmak üzere diğer şehirler yayılmış durumda. Güney Kırgızistan’da Özbeklerin nüfusu ise 800 bin civarında.
Çatışmalarda ölümlerin büyük çoğunluğu ilk iki günde olmuştur. Ve bunların çoğu da Kırgız Müslümanlarıdır. Özbekler tarafında ise çatışmayı başlatanlar ve yürütenler, Özbekistan rejiminin desteklediği ve Batırov’un liderliğini yaptığı “Vatan Partisi”nin militanlarıdır.
Çatışmaların başladığı gün TAZA DİN’in Güney Bölgesi Lideri Barat Ali Bey, Tacikistan ve Pakistan’ı da içine alan bir ziyaret gerçekleştirmekte idi. oradan, Bişkek’e geçtiği haberde, “bu büyük bir provokasyon, hadiseleri takib edelim ama kesinlikle karışmayalım” demekteydi.

MEDYADA ÖZBEK PROPAGANDASI
Güneydeki çatışmanın hikâyesini bitirmek için birkaç cümle daha eklemek gerekiyor. Bütün dünya televizyonları, Özbeklerin katliama uğradığı, hatta bazıları daha da ileri giderek “Kırgızlar tarafından soykırıma tabi tutuldukları”nı söylemekteler. Türkiye Medyası da bu koronun içinde. Konuyla ilgili Rus medyasında çıkan bir haber şöyleydi: “Kırgızlar propaganda savaşını kaybettiler!” Bu hususu buradaki gönüldaşlarıma söylediğimde, esprili olarak bana verdikleri cevap şu oldu: “Biz işimizi Allah’a havale ediyoruz. Kim ne yazarsa yazsın, ne söylerse söylesin. Yukarıda Allah var ve O işin doğrusunu biliyor!” Tabi bu sözle propaganda savaşındaki yetersizliklerini anlatmak istiyorlar. Meselâ dünya medyasında veya Türkiye medyasında hiç Kırgız cenazesi görebilen var mı? Çünkü Kırgızlar, aynı 7 Nisan’da olduğu gibi, öldüğü ân şehitlerini elbiseleriyle defnettiler. Ve medyanın gözüönünde merasimlere pek iltifat etmediler. Ancak, yaşanan son olaylar ile ilgili uydudan yayın yapan bir Özbek televizyonunun muhabiri, Kırgız köyündeki Kırgız müslümanının cenaze defnini gösterirken, “işte katledilen bir Özbek daha toprağa veriliyor!” diye ağlıyordu. Şunu da ifâde etmemiz gerekir ki Özbekler bunu daha önceki savaşlarda da yapmışlar. Özellikle Türkiye’de, Özbekistan gündeme geldiğinde, hep İslâmcı muhalefet ve Andican Olayları ile hatırlandığından, insanımız Özbekistan’ı  Müslüman kimliğiyle tanıyor. Kırgızistan iese pek o şekilde bilinmiyor.
Yine bir not olarak istatistiki bir veriyi belirtmekte fayda var: Kırgız gençleri her geçen gün İslam’ı biraz daha benimserken, Özbek gençleri, aynı oranda olmasa da Özbekistan’dan kaçıp, daha çok Kazakistan’a yada Rusya’ya yerleşerek Hıristiyanlığı seçmekteler.
Yaşanan etnik çatışmada iki bine yakın ölü olduğu iddia ediliyor. Peki, bu ölenlerin bin beşyüze yakını Kırgız olduğu hâlde, bu “katliam” ve “soykırım” hikâyeleri nereden çıkıyor? Tabi bu soruyu Kırgızistan’ın 5 milyon, Özbekistan’ın ise 40 milyona yakın nüfusu olduğunu hesaba katarak düşünmelisiniz.
Çatışmaların 3. gününden itibaren Kırgızistan genelinde seferberlik ilan edildi. Kuzeydeki birçok Kırgız, Güneye akın etti. Başkent Bişkek neredeyse boşaldı. Böylece güçler dengesi içinde eşitlik sağlandıktan sonra, Özbeklerin bir kısmı Özbekistan sınırına kaçtı. İşte iki bin kişinin ölmesine sebeb olan çatışmalardan bütün dünyaya, sınırı geçen çocuk, kadın, yaşlı, bu Özbeklerin görüntüleri yayınlandı ve hâlen de yayınlanmakta. Bu görüntüleri başta Amerikan CNN televizyonu olmak üzere, diğer Batılı medya kuruluşları dünyaya servis etti. CNN, 1991’de Irak Devleti’ni arkadan vurmaya çalışan Kürtlerin daha sonra gerisin geriye Türkiye sınırına kaçma görüntülerini o zaman nasıl verdiyse, Kırgız-Özbek sınırı görüntülerinde de benzer bir şekilde vermiştir.

ÖZBEKİSTAN`IN TAVRI
Dikkat çekici olan şu ki, Özbekistan Devleti, bir grup Özbek sınırı geçtikten sonra sınırını kapatmış, daha fazla mülteci almayacağını söyleyerek, bu çatışmaların Kırgızistan’ın bütünlüğünü bozan faaliyetler olduğunu ilan etmiştir. En son İslam Kerimov, yaptığı açıklamada, oyunun Özbekistan üzerine oynandığını ve hedefin Özbekistan’ı bir savaşın içine çekmek olduğunu, söyledi.

TACİK SNİPERLER
Çatışmaların 3. günü Oş şehrinde hem Özbekleri ve hem de Kırgızları öldüren sniperler meydana çıktı. Daha sonra yakalanıp, bugünlerde Kırgız hükümeti tarafından açıklanacak olan bu sniperlerin Tacik kökenli oldukları görüldü.
Tacikistan, her fırsatta Özbekistan’la savaşmak istediğini Semerkant ve Buhara’yı alacağını deklere etmekte. Diğer taraftan, bölgede, İran’ın en güçlü müttefiki. İran, bu çatışmalarla Tacikistan üzerinden, Birleşmiş Milletler`de kendisine karşı alınan ambargo kararına misilleme faaliyeti içine girmiştir. Fars politikası bunu o kadar mahir yamakta ki, bu çatışmalarda İran’ın ismi hiç geçmemekte. Bilakis, Tacikistan, çatışmalardaki rolünü adeta ifşâ ederek İran’ı gizlemekte.

İRAN PARMAĞI
İran, Tacikistan’la Özbekistan savaşını körükleyerek, Amerika’nın Özbekistan’a ve bölgeye yerleşmesini engelleme isteğinde. Özbekistan, Amerikan karşıtı politikalar çerçevesinde halledildiğinde, Afganistan ile Kırgızistan arasında hiçbir sınır kalmayacak. Böylece, Amerika’nın yerleşebileceği hiçbir alan da kalmayacak. Eğer Özbekistan rejimi, meselenin farkına varmayıp Kırgızistan’a asker sokarak bir savaş durumuna gelseydi, aynı ânda Tacikistan da Özbekistan’a saldıracaktı. Bundan dolayı Amerika ve Amerikan medyası Özbekistan Devlet Başkanı İslam Kerimov’un dahi yapmadığı “açıklamalar” yaparak, yaşanan hadiselerde Özbeklere ve Özbekistan’a abartılı bir destek vermekte. Hedef, Özbekistan’ı yanına almak. İşin doğrusu, bu oyunu İslam Kerimov’un soğukkanlılığı bozdu; şimdilik.

TÜRKİYE VE DİĞER AKTÖRLER
Türk hükümeti açısından meseleyi değerlendirdiğimizde ise, Türkiye’deki şu ân Fetullah’ın etkisinde olan işbirlikçi medyanın aksine, hükümet, buradaki tavrını Kırgızlardan yana koymuşur. Buraya ilk ulaşan uçaklardan biri Kızılay’ın yardım uçağıdır. Onun haricinde Türk hükümeti, yine burada, Özbekistan rejimini de karşısına alabilecek şekilde Kırgızistan’a fiili destek vermekte.
Geçici Hükümet iktidara geldiğinden beri Amerikan uçakları Manas Üssü’nden kalkmamakta. Dolayısıyla Amerika, Geçici Hükümet’i tanımamakta.
Diğer taraftan İsrail’in Türkiye’deki konumu ve gücü ne ise orta Asya’da Özbekistan’daki konumu ve gücü de o. İsrail’de yaşayan birçok Özbeğin ve Özbekistan’da yaşayan birçok Yahudi’nin varlığı gizli değil. Hattâ Özbekistan Devlet Başkanı İslam Kerimov’un Yahudi olabileceği söylentilerini duymayan kalmamıştır. Ayrıca Türkiye’nin İran’a karşı uygulanacak ambargo kararında “hayır” oyu kullandığı da malum.
Meseleye bütün bunlar hesab edilerek bakıldığında, İran ve Türkiye’nin alışılmış “eksen”ler dışında ve farklı bir ilişki içerisinde misilleme faaliyeti çerçevesinde hareket ettiklerini söyleyebiliriz. Aynı anda, Türkiye’de, Irak’ın Kuzeyi’ne yapılan operasyon ve sonrasındaki gelişmeleri de bu çerçevede değerlendirebiliriz. Çünkü bizce, özellikle Türkiye, hükümeti ve ordusuyla hareket halinde olması gerektiğinin farkında. En azından devlet içindeki bir grup bunun böyle olması gerektiğini biliyor. Zaten, önümüzdeki günlerde gerçek çatışmanın ordunun ve hükümetin kendi içinde başlayacağını beklememek için hiçbir sebeb yok.
AKP iktidarına “bir daha bu iktidar gitmez!” diyerek iman edenler, AKP içindeki güçlü ve etkili Yahudi lobisinin tavrı karşısında şaşkınlığa uğrarken; “bu ordudan adam olmaz!” diyenler de ordu içindeki Batı ve İsrail karşıtlığı karşısında aynı şaşkınlığı yaşayacaklar.

KIRGIZİSTAN`DA İÇ DENGELER, TAZA DİN VE AKSAKALLAR
Kırgızistan’ın güneyinde yaşanan çatışmaların meydana çıkardığı en büyük ve önemli gelişme ise şu oldu: Çatışmaların en şiddetli zamanında, Geçici Hükümet’in Devlet Başkanı Otunbayeva, Rus ordusunu bölgeye davet etti. Davet ettiği günün sabahı TAZA DİN’in liderleri de bölgeye ulaşmışlardı. Bu “davet” üzerine TAZA DİN, bölgede hiçbir yabancı kuvvet istemediğini ve çatışmaların Kırgızistan’ın iç dinamiklerinin devreye sokularak bitirileceğini ilan etti. Hemen o gün, Oş meydanında TAZA DİN’e mensup Aksakallar`ın liderliğinde, Aksakallar Kurultayı oluşturuldu. (Bu Aksakallar`dan ve bu kurumun Yüceler Kurultayı ile alâkasından daha sonraki yazılarımızda bahsedeceğiz. Yine bir not olarak ifade edelim, burada özellikle Büyük Doğu Mimarı Necip Fazıl Kısakürek’ten “Türk Aksakalı” diye bahsedilmekte.) Bu kurultaya Özbek ve Kırgız Aksakalları`nın yanı sıra, Tacik Aksakalları da davet edildi. Aynı ânda da hükümet, Aksakallar`ın bu girişiminde sanki kendi dahli varmış gibi, bu çatışmalarla alâkalı görevin Aksakallar`da olduğunu ve hükümetin bütün yetkiyi Aksakallar`a devrettiğini açıkladı.
Ulular Kurultayı`nın aldığı kararları Aksakallar heyeti bir bildiriyle kamuoyuna duyurdu. Bildiride Kurultay, Kırgız ve Özbekler`in birbirinin düşmanı olmadığını, bizzat İslâm esası gereğince kardeş olduğunu ve her iki grubun da birbirlerine canlarının, mallarının, ve namuslarının haram olduğunu deklere etti. Bildirinin baş cümlesi ise “Biz sizi birbirinizi tanıyasınız diye kavimlere ayırdık” Mutlak Ölçüsüydü.
Aksakallar`dan müteşekkil Ulular Kurultayı’nın bu kararını bildirmesinden sonra hadiseler sakinleşti ve takip eden günlerde de bitti. Daha sonra ise Celalabat’ta baş gösteren hadiseleri engellemek için aynı kurultay Celalabat meydanında toplandı. Bu defa hadiseler neredeyse başlamadan önlendi.
GAZİ VAKFI’nın da bütün güçlerini Kurultayın emrinde bölgeye gönderdiği bu gelişmelerde, ilk defa TAZA DİN Hareketi’nin bölgedeki reel gücü Kırgız Eli tarafından görüldü. (“El” burada “ahâlî” mânâsına kullanılmakta). Hadiseler sükunete erdikten sonra meydana çıkan hükümet üyelerinin TAZA DİN’in bu gücü karşısında şaşkınlığa uğradığı ve bu şaşkınlıkla Oş’un valiliğini TAZA DİN’e teklif ettiği yaşanan gelişmeler arasında.

UMUMİ MANZARA
Sonuç olarak, Özbekistan, Rus ordusunun bölgeye gelmesine kesinlikle karşı çıkarken, Amerika Özbekistan’ı kazanma derdinde. İran ise, Özbekistan’ın tekrar Amerikan üssü olmasını engellemek için Tacikistan atı ile hareket etmek istemekte. Türkiye ise, belki de bölgedeki etkinliğini bir güce çevirmek için, Amerika ve İsrail’in aleyhine olacak kıpırdanmalar içinde. Türkiye’nin yürütmeye çalıştığı faaliyetler daha çok resmi statüde olmadığından dolayı, yakından bildiğimiz bazı şeyleri açıklamamayı daha uygun görmekteyiz.
TAZA DİN ise, Kırgızistan başta olmak üzere artık gücünün daha bir şuurunda olarak Gerçek Devrim’in saatini kollamakta. TAZA DİN, bütün cevaplarını ve hazırlıklarını “al sana devlet dense, ne yapacaksın?” sorusu kapsamında hazırlamakta ve yapmakta.
Bütün bu hadiselerin bizce mânâsı şudur: orta Asya’daki Müslümanlar, Kırgız Müslümanlarının şahsında uyanarak tekrar tarih sahnesine çıkmak istemektedir. Herkesin içindeki Kırgız uyanıyor…
Asya’nın sembolü, bu bölgede “Koçbaşı” olarak kabul edilir. Bu Koçbaşı’nın baş tarafını Türkiye olarak düşünürsek; iki boynuzundan birini orta Asya, diğerini de orta Doğu ve Afrika diye düşünebiliriz.
Bugün dünyanın duyduğu ses Koç başı Türkiye etrafında birleşmek isteyen boynuzların çıkardığı sestir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder